Eskiden bayramların bir anlamı vardı.
Eskiyi kutsadığımdan mı ya da anılarım mı çoğaldı, geriye dönüyorum sık sık. Bir annem, babam vardı, çocukluğumu bana hissettiren. Gelibolu'da geçen ilk yıllarda, günler öncesinden, kumaşlar alınır, mahalle terzilerine elbiseler diktirilirdi. İğne battığı zaman, güzel olacak diye avuturlardı bizi. Konfeksiyon yoktu, Jean, kot bilmezdik. Bayram çocuğu gibi donanırdık. Erkenden uyanılır, ailece kahvaltı edilirdi. Büyüklerimiz vardı o zamanlar, elleri öpülürdü.
Sırasıyla komşular. Mendiller, bozuk paralar. Kağıt para şimdiki gibi değerini yitirmemişti. Bir bayram yeri vardı, tanımına çok uyan. Çatapat, mantar tabancası, horoz, elma şekerleri, pamuk helva. Dönme dolap, çocuk sesleri. Ne kadar mutluyduk. Sevdiklerimiz yanımızdaydı. Çanakkale'ye geldiğimizde, büyümüştük. Yine bayramlık giysiler alınmaz, diktirilirdi. Bazen terzi yetiştiremez, son güne kalırdı. Annem mutlaka baklava yaptırır, okul arkadaşlarımız ziyarete gelirdi. Televizyon yaşamlarımıza girmemişti, radyoyu açar, şarkılarla evimiz şenlenirdi. Kordon boyuna çıkar, bayram sevincini yaşardık. Pastanede içilen salep, pasta ve limonata olurdu.
Herkes selamlaşır, yakınlaşır, küslükler unutulur, dostluklar başlardı. Kahve, likör, badem şekeri ikram edilirdi. Sonra gurbete gidince, İstanbul'da bilet telaşı başlar, bazen iki kez satıldığı olur, kar yağdığı zaman da Koru Dağ'da araba kalır, ulaşmanın yollarını arardık. Uzaklıklar araya girince, aileme kavuşamayacak, onları bir daha göremeyecek gibi duyguya kapılır, bir an önce gitmek isterdim. El öpeceklerim yok artık, el öpmeye gelecek olanlar da gelemiyor. Bayram tatil planları hayal. Sosyal medyada sanal da olsa, tanıdıklar çoğalıyor. Haber ve iletişim ağı hızlı, ama onlara dokunamıyoruz. Hem uzak, hem de yakınız.
Siz sevdiklerim, dostlarım, arkadaşlarım hepinize iyi bayramlar, daha güzel bir dünya. Mutlu, huzurlu, sağlıkla kalın.