+90 539 342 6363
 
   

  Kalender ATAKUL



Kalender ATAKUL   -   dcsanatatolyesi@gmail.com
23.08.2023   -   232 defa okundu..
Kiralık Ev..
Paylaş



''Öylesine'' adlı seriden...

Kiralık ev



Öylesine bitkin... kirli kirli de ter akıyor alnından. Farkında bile değil, yüzünde ışıldayan örümcek ağlarının... Her halinden de hissediliyor uykusuzluğu, göz kabakları morarmış artık...

- Temmuz sıcağı da hiç çekilmiyor değil mi  

Yüzünü hiç dönmeden, “Ev sahibi öyle bir dil döktü ki...” dedi, anlaşılması zor bir sesle... 

- Önceden hazırlığı yapılmış bir ‘konuşma metni’ gibi miydi

Şöyle hafiften bir toparlandı, esneye esneye; “Ustaların hepsini ayarlamış, bir kaçına kapora bile bırakmış, haliyle de bir an önce evden çıkmalıymışım ki, herkes de ona göre işini gücünü yapmalıymış... Malum, kızının ağustos ayında tayini çıkacağı için, evinde o tarihe yetişmesi lazımmış... Tadilat yapıp, bir an önce de eve yerleşmeleri gerekiyormuş” 

- Oldukça akıcıydı yani

“Hiç teklemiyordu”

- Ara sıra detone olmalar, ritim kaçırmalar  

“Nasıl başladı ise, o şekilde de bitirdi”

- Belki bir unutkanlık, nakaratta boğulma  

“Gayette gür ve oktavlar yerindeydi”

- Bir anlığına da olsa yanlış bir akor, hafiften bir cızırtı  

“Yok, yok! Gayet de temiz ve anlaşılır...”

- Yanlış bir yerde ‘es’ verme, ölçü kaçırma

“Yok”

- O zaman bir an önce çık evden! Herif hak etmiş 

Gülüşmeler...

“Hava o kadar sıcaktı ki, esasen pekte kulak veremedim. Bir ara, konuşma biraz daha uzasaydı, adına bir hesap açıp, yardım kampanyası başlatmak gibi bir ruh haline büründüğümü iyi hatırlıyorum ama” 

- Tabi, bilmiyorsun da şimdi... ne bileyim işte... belki de doğrudur. Son yıllarda yaşanan kriz ve krizin getirdiği onca vakayı da düşününce...

Pekte memnun olmamıştı aslında da, yine de titrek bir sesle “Belki de” dedi, istemeye istemeye... “Hiçte sevmem insanlarla uğraşmayı, bilirsin! Bir yerde ‘sesler’ yükselir gibi olur ise, bana düşen oradan usulca uzaklaşmak olur. Birbirlerini, neredeyse keyfi bir yere birer ‘av’ olarak görmeye başlamışken insanlar... neme lazım, yaşamak güzel” 

- Yasamayanlarla bu konuyu hiç konuşamadığımız için... şimdi ne desem...

Gülüşmeler...

 “Kısacası, bize ‘sokak’ göründü işte...”

- Sokağı da küçümseme şimdi... Normal şartlarda, istesen de başaramazdın be! Döner dolanır, eve girmek için illa ki bir sebep bulurdun yani. Hem de öyle ciddi bir sebepte değil ha, yalandan daha da yalan bir bahaneyle. Kolay mı öyle sokakta yaşamak.. Ben, şimdiden tebrik ederim seni

Düşündü bir an, “Hakikaten ha! Sanki, böbürlenmem gerekiyormuş gibi bir his yaşıyorum şu an... İyi beceriyorsun sen bu işleri” 

- Sen bırak şimdi onu bunu da, her önüne gelene iç dökmen peki Herkes işinde gücünde lan! Şu hayat pahalılığın da neylesin seni; yan komşuydu, bakkaldı, köşede çayını yudumlayan kitapçıydı... 

“Hiç sorma hiç... ne bileyim işte... farkında da olmuyorum ki o an! Önce bir ‘merhaba’, sonrası ise yok... O geçiş kısımlarını hatırlayamıyorum bir türlü. Kendimi bir an, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatırken buluyorum”

- Ha, sonra farkına varıyorsun yani

“Varıyorum da, o anda da sussam mı susmasam mı diye düşünürken, şimdi birde ‘delirdi her hal’ diye damga yemekten koktuğum için, devam ediyorum anlatmaya”

- Ne gereksiz bir korku, ne gereksiz! Memleket akıllıdan geçilmiyor oysa ki, ara sıra da yenilik lazım, delir sen, boş ver

“Ya anlamazlarsa O daha kötü değil mi Bir delinin sahip olduğu haklardan mahrum kalacaksın... yani sürekli bir ‘Ne lanet herif ya!’ muamelesi yaşayacaksın”

- Ha! Şöyle bir düşününce... 

“Hah! İşte mesele o; düşününce... haliyle de şimdi sussan bir dert, susmayan bir dert. Geçenlerde yine aynı şey... Telefon arızalanmıştı da, bırakmam gerekiyormuş, sabah erkenden de onu almaya gittim. Aksilik ya işte, bütün arızalar da beş parasız olduğun o çaresiz anı bekler... Adam, işini de iyi yapıyor şimdi, ona diyecek yok... ‘Elinize sağlık’ dedim, aldım telefonu... dedim ya, benim vaziyet yine aynı diye.. anlayacağın, başladım anlatmaya. Anlatıyorum anlatmasına da, adamda tezgahın diğer tarafında, artık orada da ne var ise, kafasını da hiç kaldırmadan sürekli aşağı doğru bakıyor...

- Aşağıya

“Aşağıya... Hiç kıpırdamadan, öylece bakıyor. Haliyle de, bir yandan anlatıyorum fakat bir yandan da, ‘Ya hu adam orada bir şeylerle ilgileniyor, ben de işine engel oluyorum her hal’ diye de suçlanıyorum. Hiç kaldırmıyor kafasını, hiç hiç hiç... Öyle ki, yine bir ara, ‘Ulan benim şu an söylediklerim anlaşılmıyor da, adam da beni alt yazıdan mı takip ediyor, nedir..’ diye de saçma sapan şeyler geçiyor aklımdan... En sonun da içimden, ‘Ben artık sonlandırayım sıkıntılarımı da, yavaştan da uzaklaşayım oradan’ dedim. Uygun bir ‘es’ bulunca da... Neyse işte...  o an, hiçte istifini bozmadan, öyle de ciddi, bir an ‘Zor!’ dedi... 

- Zor mu

“Zor”

- Nasıl yani

“Sanki, burnunu karıştırmak ister gibi bir hali vardı” 

- O denli bir ‘zor ’

“Daha bile ‘zor!’ 

- Burnunda bir kaşıntı belirtisi

“Tık yok”

- Titreme, hızlı hızlı nefes çekme

“Yok”

- Herif hak etmiş! Bir an önce çıksaydın dükkândan 

Gülüşmeler...

“Zaten ‘Zor’ dediği anda da, öyle bir sessizlik oluştu ki... senin anlayacağın, tek bir kelime de, nice nice anlamlar... ‘Sus artıkta git! Banane kardeşim! Ya hu sabah sabah seni mi dinleyeceğim! Hadi kardeşim hadi, işimiz gücümüz var!’ daha neler neler” 

- Sabah sabah ta hiç çekilmiyorsun be kardeş! 

“Hah! Türet türetebildiğin kadar... İşin kötüsü ise, bir de uykusuzluktan artık bayılacak gibiyim... Çıktım oradan, oturdum bir yere, geçtim köşeye de... Bir simit, yanında da su... Su olunca, çaresizliğimi hatırlıyor ona göre davranıyorum da... Şimdi çay olsa, keyfim yerine gelecek, bu sefer de hiç dinletemeyeceğim kendimi. Neyse işte, o ara usulca yaklaştı yanıma birisi... 

- Birisi

“Bir insan”

- Ha! Bizim gibi sandım

“Yok, insandı”

- Lanet şeyler ya!

“Sorma! Sırtında da eski bir çanta, eli yüzü de kir, pasak... 

- Sevindin tabi o an, yalnız olmadığına

“Ne münasebet! O herif, kirliliğin ustalık belgesini almış! O denli yani... Suratında da renk renk lekeler birde.... Göz çevresi ise ayrı bir renkli tabi, gelişi güzel çizilmiş tablo gibi de duruyor karşımda... Neyse işte... bu başladı anlatmaya”

- Hayda!

“Anlatıyor da anlatıyor! Sen tut, çaresize çaresizliğini yan...  

- İnsan işte! 

“Tipik bir insan hem de! Tabi öyle pek kulak veremediğim için, haliyle de cızırtı gibi tınlıyor herifin sesi. İçimden diyorum; ‘Git başka kapıya kardeşim ya! Git! Birde ha bire uzatması...  O uzattıkça da, şöyle bir alttan alttan da ‘sinir olmak’ gibi bir hisse kapılıyorum” Bir an durur, düşünür...  “Hakikaten ha! Çaresizin çaresize yaptığı eziyetin tadı da bir başka oluyormuş. Yaşamayan bilemez tabi” 

- Bilmem mi be! Bilmem mi...  Dostluğumuz başladığı andan itibaren...

“Hadi lan! Neyse işte, hiçte farkında değilim, bir an kafamı kaldırdım ki herif gitmiş” 

- ZOR!

Gülüşmeler...

“Evde de son bir kaç günüm. En iyisi mi bazı şeyleri sık sık yapayım ki... Koridor da öylesine bir kaç tur atayım misal, şöyle bir uzanıp tekrar kalkayım, ardından tekrar uzanayım. Yalandan dışarı çıkıp, anahtarları da şangırdatıp, tekrar eve gireyim...”

- Sifonu çek! 

“Sifonu mu

- Ya hu, sokaklarda o ses bile ‘hasret ‘ listesinde yer alabilir. Hatta ses kesilene kadar da bekle başında... Öyle bir dinle ki, hiç bir şey geçmesin aklından o an... Sadece dinle

Bir an, duruldu tekrar... yine dalgın dalgın, “Her şey iyi hoşta... bir kaç parça eşyayı sağa sola bırakmak ne kadar da hayati bir önem taşıyormuş meğerse. ‘İnsan yükü ağır olur’ derler ya, bu ondan da betermiş! Hiç kimse de; ‘Bende, bizde’ diye başlamadı cümleye... Dost bildiğinden tut da, komşusuna, şununa bununa kadar... Çöp konteynırının kıyısı köşesi doldu artık. Her yanda anılarım, sevdiğim şeyler...”

- Başlama yine... Ayrıca da böyle anlarda, herkes kötü bir sen iyisindir. Bilirsin işte... Oradan hareketle de şimdi...

“Bugün de epey bilgilisin yine, maşallah!” 

- Bu gidişat ile, muhtemel yarında öyle olabilirim, bilesin

“İnsanın, bazı anlar beklentileri olabiliyor, değil mi Hele ki zor da olduğu anlar” 

- Ya hu tamam... İnsanın, elbette ki iyi ya da kötü demeden, illaki başını sokacak bir yeri olmalı şu hayatta... İster kümes olsun, isterse rutubeti burnunu sızlatan köhne bir harabe... Olmalı! Fakat, bunu dahi başaramıyorsan, şimdi tutup da... anla işte... Ona buna; ‘yok şöyle!..  yok böyle!..’ demek... Ayrıca da, insan bir cümle kalıbına sığdı da sanki, bir daha açılmamak üzere de noktası kondu, biz berduşlarda oturduk ‘o cümlede bir eksiklik var mı, yok mu ’ onu irdeliyoruz, öyle mi Sadece ‘doğrular ve yanlışlar’ vardır, herkes de bunun en iyisini bilir. Bitti gitti işte! Sokaktaysan sokaktasın! Çokta şey değil... Ona göre boy atar, ona göre de yeşerirsin sende. Beklentilermiş! Biter mi ‘beklentiler’ be! Kimisi köşeye sinmiş, nefretini kusmayı bekler.. kimisi öylece kapaklanmıştır içine, gülümseyeceği yarınları bekler.. kimisi dalıp gitmiştir uzaklara, yitirdiklerine sarılacağı o anı bekler... Bekler de bekler! Yine başım ağrıdı bak, şu gerzek yazar yüzünden. Saçma sapan şeylerle sesini yükselttiriyor insana!

“Bırak şu uyuz herifi şimdi... Dangalağın kendine hayrı yok!” Bir an, aklına bir şey gelmiş olsa gerek, hafif bir neşeyle, “Dinle, dinle” dedi... Bir sigara yaktı o an, “İçlerinden, M. ağabey en komik olandı. Gerçi, S. ağabeyde fena değildi aslında da... ‘Bir kaç enstrümanım var, kendime bir yer ayarlayana kadar sana bıraksam olur mu ’ dedim, ‘Hanım kızıyor öyle şeylere‘ dedi”

- Doğru söylemiş adam, ne var ki bunda

“Ya hu, doğru doğru da; biraz tekleseydi, az bir geveleseydi... Ne bileyim işte...” 

- Profesyonellerle iş birliği yaparsan... Neyse...  M. ağabey diyordun 

 “Hah! Bir kaç ay önce, artık yeter dedim, daral geldi, açmadım bunun telefonunu... “Şurayı şöyle mi yapsak.. burası böyle mi olsa..” gün içesinde, anca anca anca... Bir vakitten sonra da çatlıyor insan artık. Bir yere kadar tamam da... Sonra geri dönüş yaptım tabi de, o günden beri de pek sık aramayız birbirimizi... Neyse... tabi bende de çaresizlik diz boyu ya, tüm ihtimalleri de deniyorum haliyle. Aradım bunu... Önce, ‘ön eleme’ misali kısa bir hal hatır ettik den sonra, daha ben ‘bir kaç parça eşya’ demeden, sanki aylarca da bu anı bekliyormuşçasına, öylesine de bir ciddiyetle; ‘Ben, şu an durdum ve bir kenara çektim bisikleti. Karnım da çok aç, eve geçiyordum oysa ki’ dedi. Adından, ‘Telefon çaldığı için durdum yani’ diye de vurgulaya vurgulaya... O esnada da ezan sesi de gelmeye başlayınca, ‘Oh’ dedim, elime geçen bu fırsatı hemen değerlendirmeliyim... ‘M. ağabey, sen şimdi namaza da gideceksin, ben seni tutmayım en iyisi’ deyince ben, o da hemen ardından ‘Zaten senin de sesin çekmiyor’ dedi, ve kapattık” 

- Sesin mi

“Sesimin çekmediğini ilk o an fark ettim... 

Gülüşmeler...

- Bu ara da, senin çıkartıldığın evin camında ‘kiralık ev’ afişi vardı

Bir an, durulacak gibi olunsa da, kahkahalar devam eder...  

- Ne istiyorlar diye aradım... İş olsun işte... Ben sana dedim, ‘herif haklı’ diye. 15 bin liralık evde, 5 bine oturturlar mı adamı! 

Kahkahalar biraz acı olsa da, kaldığı yerden artarak devam eder







İletişim Bilgileri


İsmet Paşa Mahallesi İnönü Caddesi
157/1 - 17010 - Merkez / Çanakkale

Bir Sorunuz mu Var
info@canakkaleburda.com

Remzi CAN


+90 286 210 0101
+90 539 342 6363

Haber Kategorileri


  Magazin
  Guncel
  Siyaset
  Ekonomi
  Spor
  Cevre
  Saglik
  Emlak
CopyRight by 2021 Çanakkale Burda, tüm hakları saklıdır.
Çanakkale Web Tasarım